Merkezefendi Camii ve Turbesi

merkezefendi


Merkezefendi mezarlığı yakınındaki camii. Yavuz Sultan Selim’in kızı Şah Sultan yaptırmış. 1837 de 2.Mahmut yeniletmiş. Caminin kadınlar kısmının ayrı bir kapısı var kadınlar kısmı 2.katta.
Camiye avlu kapısından girerseniz soldaki küçük türbede Merkez Efendi’nin 2 torunu var. Buranın karşısındaki türbe ise Merkez Efendi’nin. Pazartesi ve Salı günleri hariç 9-16 arası ziyaret edebilirsiniz. Türbede giriş bölümündeki parmaklıkla çevrili tarafta Şeyh Hüseyin Efendi, Şeyh Ahmed Mesud, Mmustafa Efendi, Nurullah Efendi, Hatice Hanım, Sıdıka Hanım, Fatma Hatun, Şeyh Mehmed Nureddin yatmaktadır. Bağdadi kubbeli bölmede ise Merkez Efendi'nin sandukası bulunur. Önünde Hattat Aziz Efendi'nin bir levhası vardır.
Türbe dış duvarında ve içerdeki duvarda bulunan Türkçe kitabelerde, Kanuni Sultan Süleyman ile harbe gitmiş gazi, hekim, din ve tasavvuf alimi olduğu yazılıdır. 1463'de Denizli'de doğmuş, İstanbul medreselerinde okumuş, müderrislik yapmış, tekrar İstanbul'a gelerek Sünbül Efendi'ye intisap etmiştir. Merkez Efendi Halveti tarikatının Sünbüli kolu şeyhi Sünbül Efendinin damadı ve halifesidir, onun vefatıyla şeyh olmuştur. Hafsa Valide Sultan hastalanınca Merkez Efendi 41 baharattan oluşan meşhur mesir macununu yapmıştır, Hafsa Sultan bu macun sayesinde şifa bulmuştur ve bu macunun herkese dağıtılmasını istemiştir. Merkez Efendi 22 Mart günü zaviyenin yanındaki Sultan Camii minareleri ve kubbeleri üzerinden mesir macunun halka dağıtmıştır. Bu gelenek günümüze kadar gelmiştir. Her yıl 22 Martta Manisa'da mesir macunu şenlikleri yapılmaktadır.
Çilehane ön tarafında parmaklıkla çevrili 8 ince sütuna dayalı ahşap tavanlı bir şadırvan ve etrafında iki kilitli kuyu vardır. Bütün bu bölümlerin etrafı mezarlıktır. Sabahattin Eyüpoğlu, Halil Nadaroğlu, Tahsin Öz, Tevfik Kut, Mükremin Halil Yinanç, Atatürk'ün hafızı Yaşar Okur, Halide Edip Adıvar, Abdullah Cevdet burada yatıyor.
Cami avlu kapısından girmeden solda eskiden çocuk kütüphanesi olan Abdülbaki Paşa Kütüphanesi var. Burası küçük bahçesinde paşanın mezarı olan kubbeli taş yapıdır. Araba trafiğinin kütüphane tarafından kapatılmasıyla bu küçük meydanda tıp şenlikleri düzenlenmektedir. Kütaphanenin yan tarafındaki üç katlı ahşap bina metruktur, yanındaki yeni yapılar Kuran kursu ve talebe yurdudur.
Çilehane (Halvethane) Cami ve Türbenin yanında yer alır. Çilehane girişindeki kitabede Doğan Pur şunları yazmış;
Şeyh Merkez Musa Muslihiddin Efendi Hazretlerinin bizzat kullandığı çilehanedir. Zemini avludan 7 metre kadar aşağıda kalan ayazma suyunun toplandığı havuz, moloz taş örgülü isnad duvarı ile kuşatılmıştır. Duvarların üzerine demir parmaklıklar konmuştur. Havuzun güney tarafında çilehane yerleştirilmiştir. Aslında ahşap olduğu bilinen çilehane son onarımlarda demir putrelli volta döşemelerle donatılmıştır.Çilehaneye dar bir merdivenle inilmekte, merdivenin çilehane kotuna ulaştığı noktada başlayan yarım metre enindeki dehliz yatay olarak doğu yönüne ilerleyerek avludaki kuyuya ulaşmaktadır. Halvetiye tarikati mensupları nefislerinin ancak Halvete çekilmekle terbiye edebileceklerine inandıkları için halvete girerlerdi. Hicre veya Halvethane adı verilen kapısı kıble tarafında bulunan, insan boyu yüksekliğinde namaz kılınacak uzunlukta, hareket edilebilecek genişlikte, ışık almayan bir odacıkta nefisle mücahede gerçekleştirilirdi. “Erbain” kelimesi Arapça’da “Çihil” kelimesi Farsça’da “kırk” anlamına gelir. Bu sebeple Halvet sürecine “Erbülne Girmek”, “Erbain Çıkarmak”, “Çile Çekmek”, “Çile Doldurmak” gibi isimlerde verilirdi. “Halvethane” yerine “Çihilhane” ve “Çilehane” isimleride kullanılırdı.
Merkezefendi Kimdir:
Osmanlılar zamanında İstanbul’da yetişen alim ve evliyanın büyüklerinden. İsmi, Musa olup, Merkez Muslihuddin lakabıyla meşhur oldu. 1463 (H.868) yılında Denizli’nin Buldan ilçesine bağlı Sarımahmudlu köyünde doğdu. Uşak’ta doğduğunu iddia edenler de vardır. Merkez Efendi küçük yaşta memleketinde yaptığı ilk medrese tahsilinden sonra, Bursa ve İstanbul’daki medreselerde okudu. Ahmed Paşanın derslerinde bulundu. Tefsir, hadis, fıkıh ve tıb ilminde yetişti. Kadı Beydavi Tefsiri’nin büyük bir kısmını ezberledi. Medrese tahsili esnasında tekkelere gidip, oradaki alimlerin sohbetlerine de katılarak feyz ve bereketlere kavuştu. Otuz yaşına geldiğinde medrese tahsilini tamamlayıp çevresinde sayılan büyük bir alim oldu. Şeyhülislam Ebüssü’ud Efendinin hürmet ve muhabbetini kazandı. 1512 (H.911-912) tarihinde Bursa’ya, sonra Karaman veya Amasya’ya gitti. Tekrar İstanbul’a döndüğünde Etyemez Şeyhinin kızı ile evlendi. Musa Efendi, Kocamustafapaşa’daki bir tekkede şeyhlik yapan SünbülSinan hazretlerinin şöhretini işitti. Fakat bazı kimselerin onun hakkında yaptıkları dedikodular sebebiyle, bir türlü gidip sohbetine katılamamıştı. Bir gün rüyasında Sünbül Efendinin, kendi evine geldiğini gördü. Sünbül Efendiyi içeri koymamak için hanımı ile kapının arkasına pekçok eşya dayadılar ve üzerine de oturdular. Fakat Sünbül Efendi kapayı zorlayınca, kapı arkasına kadar açıldı ve arkasındakiler yere yuvarlandı. Bu sırada uyanan Musa Efendi, yaptığı hatayı anladı ve sabahleyin SünbülSinan hazretlerinin huzuruna gitmeye karar verdi. Sabahleyin Sünbül Sinan’ın camisine gidip, vaaz ettiği kürsinin arkasına, o görmeden oturdu. Sünbül Sinan hazretleri, vaaz esnasında Taha suresinin bazı ayet-i kerimelerini tefsire başladı. Tefsirden sonra; ’Ey cemaat! Bu tefsirimi siz anladınız. Hatta, Merkez Efendi de anladı!’ buyurdu. Sonra aynı ayet-i kerimeleri daha yüksek manalar vererek tefsir ettikten sonra tekrar; ’Ey cemaat; Bu tefsirimi siz anlamadınız, Merkez Efendi de anlamadı.’ buyurdu. Merkez Efendi, hakikaten ikinci defa anlatılanlardan bir şey anlamamıştı. Sünbül Sinan hazretleri, o gün Taha suresini yedi türlü tefsir etti. Merkez Efendinin kürsi arkasında olduğunu, zahiren görmediği halde anlamıştı. Vaaz bitti, namaz kılındı, herkes camiden çıktı. Sadece Sünbül Efendi kalınca, Merkez Efendi huzura varıp elini öptükten sonra af diledi. Sünbül Efendi de: ’Ey Muslihuddin Musa Efendi! Biz seni genç ve kuvvetli biri sanırdık. Meğer sen ve hanımın çok yaşlanmışsınız. Akşam bizi kapıdan içeri sokmamak için gösterdiğiniz gayrete ne dersiniz? Fakat, neticede kapı açıldı ve ikiniz de yere yuvarlandınız!’ diye buyurunca, Merkez Efendi iyice şaşırdı. Pekçok özürler dileyerek ağlamaya başladı, affına sığınıp talebeliğe kabul edilmesi isteğinde bulundu. Sünbül Efendi de kendisini kabul ettiğini, dergahta hizmete başlamasını söyledi. Bundan sonra Merkez Efendi, hergün Sünbül Sinan’ın dergahına gelip ondan ders almaya ve hizmete başladı. Sünbül Efendinin sohbetleriyle yetişip evliyalık makamlarına yükseldi. İcazet (diploma) aldı. Daha sonra İstanbul- Aksaray’da Kovacı Dede Dergahında talebe yetiştirmeye başladı. Çok kerametleri görüldü. Merkez Efendi, hocası Sünbül Sinan’ın kızı Rahime Hatunla evlenmek isteği olduğunu bildirince, Sünbül Efendi; ’Bir deve yükü altın getirebilirseniz kızımızı veririz!’ dedi. Merkez Efendi, bir devenin üzerine iki çuval toprak doldurdu. Devenin yularını çekerek Sünbül Efendinin kapısına getirdi. Çuvalları kapıda boşalttığında, çuvaldan toprak yerine çil çil altınlar döküldü. Sünbül Efendi ve çocukları, altınlara dönüp bakmadılar bile. Fakat hocası, Merkez Efendiye; ’Ey Musa Efendi Maksadımız altın değildi. Evdekilerin de derecenizin yüksekliğini anlamalarıydı. İmtihanı kazandın.’ buyurdu. Sünbül Efendi, çok sevdiği kızı Rahime Hatunu, yine çok sevdiği talebesi Merkez Efendiye nikah etti ve evlendirdi. Yavuz Sultan Selim’in kızı Şah Sultan, İstanbul’da Eyüp Bahariye’de onun adına bir cami ve yanına medrese yaptırdı. Merkez Efendi buraya tayin edildi. Bir müddet orada talebe yetiştiren Merkez Efendiye Kanuni Sultan Süleyman Han, Topkapı surlarının dışında yaptırdığı tekkede vazife verdi. Orada da talebe yetiştiren Merkez Efendi, Kanuni Sultan Süleyman Hanın annesinin isteği ve Sünbül Efendinin tenbihi üzerine Manisa’ya gitti. Valide Sultanın Manisa’da yaptırdığı imaretin yanındaki dergahta hocalık yaptı. Tıb bilgisi kuvvetli olan Merkez Efendi, Manisa’da bulunduğu sırada kırk bir çeşit baharattan meydana gelen bir macun yaptı. Hastalar, bu macunu yiyerek şifa bulurdu. İlkbaharda yetişen çiçeklerden de istifade edilerek yapılan bu macunu almak için, çevre kasabalardan gelirlerdi. Mesir macunu diye şöhret bulan bu macun, şimdi de yapılmaktadır. Merkez Efendi, talebelerini iyi yetiştirmek için çok gayret gösterirdi. Talebelerine zahiri ilimleri öğrettiği gibi, nefslerini terbiye etmek için riyazet ve mücahedeler yaptırırdı. Çocuklara karşı çok şefkatliydi. Cebinde şeker, yemiş gibi şeyler bulundurur, çocukları gördüğü yerde dağıtarak onları sevindirirdi. Çocuklara buyururdu ki: ’Benim için hayır dua ediniz. Siz günahsız masumsunuz. Sizin dualarınızı cenab-ı Hak kabul eder. Bu yüzü kara, sakalı ak ihtiyar için dua ediniz ki, kıyamette yüzü ak olsun.’ Çocuklar dua edince de; ’Ya Rabbi! Bu masumların dualarını red eyleme.’ diye Allahü tealaya yalvarırdı. Bütün hayvanlara karşı da çok merhametli idi. Merkebe suyunu verir, tavuklara yem atardı. Merkez Efendi, büluğ çağına geldiği günden, ömrünün sonuna kadar, hiç cemaatsiz namaz kılmamıştır. Eğer öğle ve yatsı namazlarında cemaate yetişememişse, namazını kılmış olanlardan birkaç kimseye; ’Hayatımda hiç cemaatsiz farz namaz kılmadım. İmam olayım da sizlerle namaz kılalım. Aynı namazı tekrar kılmanın zararı olmaz. Sonra kıldığınız nafile olur.’ buyururdu. Merkez Efendinin ömrü; hep ibadet etmekle, insanlara hakkı, doğruyu anlatmakla, Ehl-i sünnet itikadını yaymakla, hayr ve hasenat yapmakta halka ön ayak olmakla, fakir ve zayıfları himaye etmekle geçti. Merkez Efendi, senelerce dergahta talebelere ders vererek, onlara Allahü tealanın emir ve yasaklarını bildirdi. Zaman zaman İstanbul’un çeşitli camilerinde halka vaaz ve nasihatlerde bulundu. Vaazında camiler dolar taşar, boş yer kalmazdı. Halvetiyye yolu büyüklerinden Sünbül Sinan Efendinin meşhur talebelerinden olan Merkez Efendi 1552 (H.959) yılında İstanbul’da vefat etti. Cenaze namazını; ’Dünyada bu kimseyi riyasız olarak görmüştük.’ buyuran şeyhülislam Ebüssü’ud Efendi kıldırdı. Naşı büyük bir kalabalık tarafından uzun bir süre omuzlarda taşınıp, Topkapı surlarının dışında kendi yaptırdığı caminin türbesine defnedildi.
Merkez Efendi İsmi Nasıl Konuldu:
Bir gün Sünbül Efendi, sohbet esnasında Mûsâ Efendiye; "Âlemi sen yaratsaydın, nasıl yaratırdın?" diye sordu. Mûsâ Efendi; "Bu mümkün değil! Ama mümkün olsaydı, her şeyi merkezinde bırakırdım. Âlem öyle bir tatlı nizâm içinde ki, buna bir şey ilâve etmek veya bir şeyi eksiltmek düşünülemez." dedi. Sünbül Efendi bu cevap üzerine; "Âferin Mûsâ Efendi! Demek her şeyi merkezinde bırakırdın. Öyleyse bundan sonra ismin Merkez Muslihuddîn olsun." dedi. Böylece Mûsâ Efendi, Merkez Efendi ismiyle meşhur oldu.
merkez efendi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder